DİYARBAKIR’DAKİ GELENEKSEL EL SANATLARINA BAKIŞ

Halil DEĞERTEKİN

 

 

AKADEMİSYEN, DİTAV ÜYESİ,

ÇEKÜL, YEREL KİMLİK DERGİSİ YÜKSEK DANIŞMA KURULU ÜYESİ

 

ÖZET

 

 

Anadolu ve özellikle Güneydoğu Anadolu’da binlerce yıldan beri oluşan kültürel birikim, günümüzde yaşamın her alanını; inanç, din, dil, ırk, mimari yapı, yaşam tarzı, gelenek, görenek ve el sanatlarını kaçınılmaz olarak etkilemiştir.

 

Bu sentezde; bu bölgede farklı dönemlerde yaşayan Hurri, Mitanni, Hitit, Asur, Urartu, Med, Roma, Sasani, Bizans, Arap, Selçuklu, Türk İslam ve Osmanlı Medeniyetinin izlerini, değişik inanç, din (Pagan, Yahudi, Hristiyan, Müslüman) dil, etnik ve kültürel özelliklerin (Türk, Kürt, Arap, Süryani, Ermeni, Nasturi, Yezidi…) karışımını ve etkilerini görmek mümkündür.

 

Tarih boyunca dört bir yönden bölgeye gelen; değişik bilgi, deneyim, inanç ve dünya görüşü; güzel bir benzetme ile Diyarbakır Surları üzerindeki dört kapıdan içeri girmiş, yeniden yoğrulmuş ve yine dört kapıdan dört yöne doğru yayılmıştır.

 

Bölgenin önemli el sanatları da, doğal olarak bölge zenginliğinden ve kültüründen etkilenmiştir. Ergani yakınındaki bakır madeni, belki de yöresel bakır işçiliğinin çıkış noktasıdır. Dicle vadisinin toprağı testiciliğin, ipek yolu olmanın verdiği birikim ve dut ağanın varlığı ipekçiliğin, Karacadağ’dan çıkarılan sert bazalt taşı, taş işçiliğinin, Arap ve İslam etkisiyle olgunlaşan evlerin pencere ve merdivenleri demir işçiliğinin, zengin Osmanlı döneminin ihtiyaçları, altın, gümüş ve elmas takılarla kuyumculuğun ilham kaynağı ve itici gücü olmuş olabilir. Aynı şekilde gündelik yaşamdaki her türlü el sanatında bu etkileri görmek mümkündür.

 

Şurası önemle vurgulanmalıdır; bugün geleneksel el sanatı olarak karşımıza çıkan ürünleri, kullanım amaçlı basit bir üründen, sanat eserine dönüştüren şey, bölgenin sahip olduğu çok boyutlu kültürel mirastır. Bu kültürel miras ancak, toplumun uyumlu ve refah içerisinde yaşadığı dönemlerde, detaylara ve estetiğe önem veren taleplere, zevkli ve yaratıcı ustaların

katkısı ile oluşabilir. Toplumun ve ustaların bu arz ve talepte buluşması da sadece her iki taraftaki çok yönlü kültürel birikimle mümkündür.

 

Diyarbakır geleneksel el sanatları bu bölgede yaşanmış kültürlerin sentezidir ve bu kültürlerin imbiğinden süzülen çok değerli damlalar gibidir.

 

 

 

Diyarbakır Geleneksel El Sanatları Bu Bölgede Yaşamış Kültürlerin Sentezidir

 

Mezopotamya, MÖ 5000 yıllarına kadar uzanan geçmişiyle dünya tarihinde özel bir öneme sahiptir. Bu bölgenin ilk insanları olan Sümer’lerin, o çağlarda Nil vadisinde yaşayan insanlara paralel, yerleşik düzene geçmesi, yazıyı bulması, giderek meslek gruplarını oluşturması ve anıtsal yapılarla beraber ilk site devletlerini kurması, dünya medeniyet tarihinin başlangıcı olarak kabul edilir.

 

Öte yandan; Diyarbakır’ın da yer aldığı Kuzey Mezopotamya ve Anadolu’da yaşayan insanların, aynı dönemlerde hatta çok daha önce önceleri, yazıyı bulmamalarına rağmen yerleşik düzene geçtikleri de bilinmektedir.

 

Bu bölgenin medeniyet tarihindeki yeri ve günümüzdeki önemi tesadüf değildir. Bu yöre; tarihin ilk çağlarından beri, güney kuzey veya doğu batı yönünde göç eden, yer değiştiren ya da İpek Yolu nedeniyle bölgeden geçen değişik özellikteki insan gruplarının gelip geçtiği ve yerleştiği bir bölge haline gelmiştir.

 

Bunun sonucu olarak ta, Anadolu ve özellikle Güneydoğu Anadolu’da zengin bir kültür karışımı oluşmuştur. Binlerce yıldan beri süre gelen bu karışım, günümüzde yaşamın her alanında, mimari yapı, din, dil, ırk, yaşam tarzı, gelenek, görenek, inanç, el sanatları alanlarını kaçınılmaz olarak etkilemiş ve ölümsüz örnekler ortaya çıkmıştır.

 

Güneydoğu Anadolu’nun merkezinde bulunan Diyarbakır yakınındaki Çayönü ( MÖ 7000 ),  yerleşik düzene geçen insanlar, ızgara tarzı ev yapısı, tarım ve bazı hayvanların ilk defa evcilleştirmesi ile dünya medeniyet tarihinde önemli bir yere sahiptir. Şüphesiz bu bölgede o zamanlar bulunan göl ve verimli topraklar insanlar için yerleşimde tercih nedeni olmuştur. Benzer şekilde MÖ 3500 yıllarında Diyarbakır iç kalesinde buluna tepede ilk yerleşim yerlerini kuran Hurri’ler için de Dicle Nehri ve verimli topraklar çekici gelmiştir.

 

O tarihlerden günümüze kadar bu bölgede farklı dönemlerde yaşayan; Hurri, Mitanni, Hitit, Asur, Urartu, Med, Roma, Sasani, Bizans, Arap, Selçuklu, Türk İslam ve Osmanlı Medeniyeti; değişik inanç, din (Pagan, Yahudi, Hristiyan, Müslüman) dil, etnik ve kültürel özelliklerin (Türk, Kürt, Arap, Süryani, Ermeni, Nasturi, Yezidi…) karışmasını ve yeni sentezlere varmasını sağladı.

 

Tarih boyunca dört bir yönden bölgeye gelen; değişik bilgi, deneyim, inanç ve dünya görüşü, güzel bir benzetme ile Diyarbakır Surları üzerindeki dört kapıdan içeri girdi, yeniden yoğruldu ve yine dört kapıdan dört yöne doğru yayıldı.

 

 

El Sanatları kültürlerin imbiğinden süzülen çok değerli damlalar gibidir.

 

Bugün bölgenin her türlü kültürel değerinde; sanatında, ev ve ibadethane mimarisinde, edebiyatında, gelenek, görenek ve yaşam tarzında bu medeniyetlerin izlerini; Asur, Urartu, Roma, İran, Arap, Selçuklu ve Osmanlı izlerini bulmamak mümkün değildir. Bu izler günümüzde bile bütün canlılığıyla yaşamaktadır.

 

Artukoğulları eserlerinde sıklıkla gördüğümüz yırtıcı hayvan-koç kapışmasını, bir kilise duvarında yırtıcı hayvan-yaban domuzu kapışması şeklinde görebiliriz. Safa Camisi (veya Parlı Cami) minaresindeki çini ve süslemeler, Orta Asya Türk Mimarisini veya Hasankeyf’i anımsatmaktadır.  Benzer şekilde büyük burçlar üzerindeki çift başlı kartal Bizans etkisini, kanatlı ve ejderha kuyruklu aslanlar, uzak doğu ve İran etkisini düşündürmektedir. Nur Burcu, Dağ Kapı ve Mardin Kapı’daki ilginç figür, hayvan ve bitki kabartmaları, bölgenin inanç ve tabiat varlıklarının simgesi olarak hala yerinde durmaktadır. Ulu Cami gibi kiliseden camiye dönüşen yapılar, Mimar Sinan gibi bir ustanın eseri olan Behram Paşa Camisi dönemlerinin önemli yapıları olarak bugüne kadar gelebilmiştir.

 

Bölgenin el sanatları da doğal olarak bölge zenginliğinden ve kültüründen etkilenmiştir. Tarih boyunca savaşlara neden olan Ergani yakınındaki bakır madeni, belki de yöresel bakır işçiliğinin çıkış noktasıdır. Dicle vadisinin toprağı testiciliğin, ipek yolu olmanın verdiği birikim ve dut ağaçlarının varlığı ipekçiliğin, Karacadağ’dan çıkarılan sert bazalt taşı, taş işçiliğinin, Arap ve İslam etkisiyle olgunlaşan evlerin pencere ve merdivenleri demir işçiliğinin, zengin Osmanlı döneminin ihtiyaçları, altın, gümüş ve elmas takılarla kuyumculuğun ilham kaynağı ve itici gücü olmuş olabilir.

 

Aynı şekilde Diyarbakır evlerinin tipik tahta kapıları ile güvercin ya da hanım eli şeklindeki tokmakları, kapı üstündeki hacılığı gösteren Esma-ul Hüsna’dan alıntılar, avlular veya damlardaki tahtlar veya sitareler, kahvehane ya da evlerde kullanılan kürsüler, iklimin, etkilenen kültürlerin ve ince bir sanat zevkinin ürünleridir. Yöredeki hayvancılık dericilik ve saraçlığı, kırsal yaşantı palancılığı, doğal olarak etkilemiş ve yönlendirmiştir. Benzer şekildeki etkilenmeyi günümüzde yaşamın her alanında görmek mümkündür.

 

Şurası önemle vurgulanmalıdır; bugün geleneksel el sanatı olarak karşımıza çıkan ürünleri, kullanım amaçlı basit bir üründen, sanat eserine dönüştüren şey, bölgenin sahip olduğu çok boyutlu kültürel birikimdir. Bu kültürel birikim ancak, toplumun uyumlu ve refah içerisinde yaşadığı dönemlerde, detaylara ve estetiğe önem veren taleplere, zevkli ve yaratıcı ustaların

katkısıyla oluşabilir. Toplumun ve ustaların bu arz ve talepte buluşması sadece her iki taraftaki çok yönlü kültürel birikimle mümkündür.

 

Günümüzde unutulan veya hala yaşayan el sanatlarının tanınması, tanıtılması, korunması ve geliştirilmesi, bu topraklarda bugüne kadar yaşayan birçok medeniyete karşı yapılması gereken tarihi bir görevdir.

 

 

 

2024, Ankara

 

 

 

 

DİYARBAKIR SURLARI

KİTABE VE KABARTMALAR

          

 

Prof. Dr. Halil Değertekin

2012

 

               

 

 

 

İçindekiler

 

 

Önsöz……………………………………………………………………….

 

Diyarbakır Tarihine Kısa Bir Bakış………………………………………...

 

Surların Tarihçesi ………………………………………………………….     

 

Surların Özellikleri…………………………………………………………

 

Taş İşçiliği………………………………………….

 

Figürler…………………………………………….

 

Kitabeler……………………………………………

 

Kapılar………………………………………………………………………      

 

Büyük Burçlar (Yedi Kardeş, Evli Beden, Nur, Selçuklu) ………………….

 

Burçların Efsanesi (Yedi Kardeş, Evli Beden) ....……………………...........

 

Surların Tarih Boyunca Onarımı …………………………………………..

 

Kitabeler ve Anlamları (Fotoğraflar)……………………………………… 

 

 

 

 

DİYARBAKIR SURLARI   

KİTABE VE KABARTMALAR

 

 

DİYARBAKIR   TARİHİNE   KISA   BİR BAKIŞ

 

Diyarbakır, tarihin ilk çağlarından günümüze kadar Kuzey Mezopotamya’da önemini yitirmeden yaşayabilmiş bir şehirdir. Mezopotamya ile Anadolu’nun, Asya ile Avrupa’nın, Kafkaslar- Karadeniz ile Akdeniz’in kesişme kavşağında ve tarihi ipek yolu üzerinde her zaman önemini koruyabilmiş askeri, siyasi, kültürel ve sosyal açıdan dikkati çeken bir merkezdir.

 

Bölgede yaşamış bütün medeniyetler; Diyarbakır’a tarihi ve mimari değeri olan sur, kilise, cami, medrese, köprü, çeşme, kümbet, han, mesken ve çeşitli yapılar ve bunların senteziyle oluşan bir kültürel miras bırakmışlardır. Bu miras sadece Türk – İslam medeniyetinin değil, ilk çağdan günümüze kadar yaşamış birçok medeniyetin, çeşitli ırk, din, dil ve etnik özelliklerinin bir sentezidir ve günümüzde Diyarbakır’ı “Müze Şehir” haline getirmiştir.
 

Diyarbakır çerçevesindeki ilk yerleşim yeri M. Ö. 10.000 yıllarında Ergani Çayönü’nde görülmektedir. Bu yörede Orta Paleolitik çağa ait kalıntılar bulunmuş, yine aynı yörede M.Ö. 5000-6000 yıllarında Anadolu’nun ilk yerleşim yerlerinden biri, ilk yerleşik düzene geçen insanlara ait kalıntılar tespit edilmiştir. İlk karma besin ekonomisi, tarım ve ilk ızgara sistemli ev yapımının izleri bulunmaktadır. Çayönü kalıntıları yalnız Anadolu’nun değil dünyanın da önemli kazılarından biridir.

 

MÖ 3000 yılından itibaren bu bölgede hüküm süren birçok medeniyet;  Subaru-Hurri-  Mittani, Asur, Urartu, İskit, Med, Pers, İskender, Part, Tigran, Sasani, Roma, Bizans, Emevi- Abbasi, Şeyhoğulları, Hamdani, Büveyhoğulları, Mervani, Selçuklu, İnaloğulları, Nisanoğulları,  Artukoğulları, Timur Dönemi, Eyyubi, Anadolu Selçukluları, İlhanlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi, Osmanlı ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti, bölgenin en önemli merkezi olan Diyarbakır’da tarihi ve kültürel mirasın izlerini bırakmıştır (Tablo 1).

 

Diyarbakır tarihinde önemli bir dönem Romalılar ile başlamıştır (M.Ö. 69 – M.S. 395). Bu dönemden kalma çok sayıda eser vardır. Bunların en ünlüsü Diyarbakır Surları’dır. 

Bölgede diğer önemli bir dönem; 639 da Arapların ve 1085’te Müslüman Türklerin yöreye egemen olmasıyla yaşanmıştır.

 

Bu dönemler içersinde Selçuklu ve Artuklular’ın özel bir yeri vardır. Artuklular döneminde (13 yy. başı) Diyarbakır en görkemli çağlarından birini yaşamıştır. Yedi Kardeş ve Evli Beden Burçları bu dönemde yapılmış, İç Kaledeki Artuklu Sarayı devrin en önemli bilim ve sanat merkezi olmuştur. Bu dönemde “İspat edilmemiş bilgi doğru ile yanlış arasındadır” diyecek kadar pozitif bilimlere inanmış El Cezeri gibi bilim adamları yetişmiştir.

 

Osmanlı hakimiyetinin başladığı 1515 tarihinden itibaren Diyarbakır, bölgenin siyasi, idari ve askeri merkezi olarak önemini devam ettirmiştir. Bu dönemden günümüze gerek surlar gerek tarihi yapılarla ilgili birçok eser kalmıştır. Günümüzde de Diyarbakır bölgede aynı önemini korumaktadır.

 

Tarihi kayıtlardan; 1900’lerin başına kadar, sur dışında yapılaşmanın olmadığı,  kapıların hala çalıştığı, sur içi mimari yapıların bozulmadığı, surların bütünlüğünü koruduğu ve sur içindeki yaşantının değişmeden devam ettiği anlaşılmaktadır.

 

Daha sonraları, özellikle Vali Kurt İsmail Paşa döneminde (1868-1875) sur dışında yapılaşmanın başladığı bilinmektedir. Ancak 1930’larda şehrin büyümesi, dışa taşması ve şehir içindeki hava akımının artması (!) gibi gerçeklerle surların bazı kesimlerinin yıktırılması kararı alınıştır.  Özellikle Dağ Kapı civarındaki 300 metrelik sur kısmı, doğu kesiminde 100 metrelik bir kısım sur ve şehre su getiren kuzeydeki su kemerleri maalesef bu dönemlerde yıkılmıştır. 1932 yılının Nisan ve Mayıs aylarında Diyarbakır’ı ziyaret eden arkeolog Prof. Dr. Albert Louis Gabriel’in ve kent aydınlarının ısrarlı çabaları sonucu surların yıkımı engellenmiştir. 1937 yılında Diyarbakır’ı ziyaret eden Atatürk, tarihi surlarla özel olarak ilgilenmiş ve surların içerden ve dışarıdan çevrelerinin temizlenmesi ve geniş yollarla şehir merkezine bağlanması gerektiğini söylemiştir.

 

1970’lerden sonra ise kente yoğun göç sonucu artan nüfus, şehir içi yerleşim alanının sınırlı olması nedeniyle özellikle sur çevrelerinde sağlıksız yapılaşmaya, sur taşlarının kullanılması ile surlarda tahribata, şehir içinde de mimari özellik taşıyan evlerin yıkılması ve yerlerine sağlıksız ve estetikten uzak çok katlı binaların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Surların ve şehir içindeki tarihi yapıların tahribatı uzun süre devam etmiş, ancak son 10 yılda bu konudaki tanıtım, koruma ve bilinçlenme çabaları olumlu sonuçlarını vermeye başlamıştır. Günümüzde Kültür ve Turizm Bakanlığı, İl Valiliği, Yerel Yönetimler, Dicle Üniversitesi ve sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları sonucu başta İç Kale olmak üzere sur çevreleri ve şehir içi tarihi binaların korunma, restorasyon ve restitüsyonunda önemli adımlar atılmıştır.

 

Diyarbakır şehri ve surları ile ilgili ilk yazılı kaynak Diyarbakır’lı Rahip Mar Yeşua’nın (5.-6. yy ) ‘’Vakaayiname’’ isimli eseridir. Mar Yeşua bu değerli kitabında özellikle bölgedeki Romalılar’la Persler arasındaki savaşları, Araplar’ın akınlarını, olaylar sırasında Diyarbakır şehir merkezindeki yaşantıyı ve surların bu savaşlardaki önemini yazmaktadır. Bölge ile ilgili bir diğer önemli kaynak, ortacağın ünlü tarihçilerinden Silvanlı İbnül’Ezrak’ın  ( 12yy ) “ Meyyefarikin ve Amid”  isimli kitabıdır. Daha sonraki yıllarda, bölgeye gelen çoğu yabancı uyruklu gezginler, askeri komutanlar ve din adamlarının izlenimleri dikkati çekmektedir. Evliya Çelebi’nin anıları da Diyarbakır’ıın kültürel ve mimari değerleri hakında bilgi vermektedir. Bilinen ilk görsel belge ise 16 yy’da Matrakçı Nasuh tarafından yapılan Diyarbakır minyatürüdür. Burada Diyarbakır surları dörtgen olarak çizilmiş, İç Kale ve önemli tarihi yapılara yer verilmiştir.

 

Diyarbakır’la ilgili ilk ciddi ve büyük eser 1910’da basılan Amida’dır. M.V. Berchem ve J. Strzygowski tarafından yazılan bu eserde yalnız Diyarbakır değil Güneydoğu’nun birçok tarihi merkezi ele alınmıştır. Kitapta Diyarbakır’la ilgili tarihi bilgi dışında çok değerli fotoğraflar bulunmaktadır.

 

20 yüzyılda Süleyman Savcı’ın (1891-1945) Silvan tarihi ve Diyarbakır Kitabeleri, Basri Konyar’ın (1891-1952) Diyarbakır Tarihi ve Diyarbakır Kitabeleri eserleri ile Bedri Günkut’un (1937) çalışmaları değerli yerli kaynaklardır.

 

 

1930’lu yıllarda yayınlanan A. Gabriel’in ‘’Voyages Archeolojique dans la Turqiue Orientale’’ adlı eseri, Amida ile beraber en değerli iki kaynak kitaptır. A. Gabriel 4 ay gibi çok kısa bir sürede başta Diyarbakır olmak üzere bir kısım Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerini araştırmış ve değerli tarihi ve mimari bilgiler vermiştir. Ayrıca 120’ye yakın fotoğraf, kitabın ikinci cildinde bulunmaktadır.

 

Yakın zamanlarda surlarla ilgili basılı en değerli kaynak, Şevket Beysanoğlu’nun “Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi” eseridir.

 

Diyarbakır Surları ile ilgili önemli görsel kaynakları; Amida, A. Gabriel’in ‘’Voyages Archeolojique dans la Turqiue Orientale’’ adlı eseri ve Diyarbakır’lı fotoğraf sanatçıları Süleyman Sezgin, Hulagu, Danyal Mehmet Tuncer ve Adil Tekin’in arşivi oluşturmaktadır.

 

TABLO: 1 Diyarbakır Tarihinin Kronolojisi

 

 

 

 

MÖ      3000-1260                                   Subaru - Hurri- Mittani

 

MÖ      1260-653                                     Asur

 

MÖ        653-625                                     İskit

 

MÖ        625-550                                     Medler

 

MÖ       550-331                                       Persler

 

MÖ        331-323                                      Büyük İskender

 

MÖ        323-140                                      Selevkoslar

 

MÖ         140-85                                       Partlar

 

MÖ           85-69                                       Büyük Tigran Dönemi

 

MÖ           69- MS 395                             Romalılar

 

MS           395-639                                    Bizanslılar

 

 

  639-661                                         Müslüman Araplar

 

 671-750                                          Emeviler

 

    1.                                           Abbasi

 

    1.                              Şeyhoğulları

 

    1.                              Hamdaniler

 

    1.                              Mervani

 

    1.                              Müslüman Türkler: Selçuklu, İnaloğulları,

                                                          Nisanoğulları

 

    1.                                         Artukoğulları

 

          1232-1401                                        Eyyübiler-Anadolu Selçuklıuları-Timur

 

          1401-1507                                        Akkoyunlular

 

          1507-1515                                        Şah İsmail Dönemi

 

          1515-1923                                        Osmanlı İmparatorluğu

 

          1923-                                                Türkiye Cumhuriyeti

 

 

__________________________________________________________________________

 

 

 

SURLARIN TARİHÇESİ

 

Diyarbakır surları, dünyanın en eski ve en sağlam şehir surları arasındadır. Uzunluk bakımından dünyada Çin Seddi, İstanbul ve Antakya Surlarından sonra gelir. Ancak sağlamlığı, sur ve burçlarındaki görkemli kabartmaları, kitabeleri ve kapıları ile eşsiz bir yere sahiptir. Bu nedenle Diyarbakır Surları, şehri saran basit bir duvar olmanın ötesinde, kuruluşundan bu yana bu topraklarda yaşayan birçok medeniyetin en güzel izlerini taşıyan bir kültür mirasıdır, bir açık hava müzesidir.

 

Diyarbakır Surları 5.5 km. uzunluğunda, 10-12 m. yüksekliğinde ve 3-5 m. genişliğindedir. Sur içindeki alanın boyutları 1700- 1300 m.dir. Surlar, şehrin batısında bulunan eski yanardağ Karacadağ’dan akan bazalt tabakasının Dicle’ye yakın olan sarp kısmına kurulmuştur. Bu kısımda surların Dicle’den yüksekliği yaklaşık 100 metredir. Surların şekli, kurulduğu bazalt tabakaya uygun olarak kalkan balığı şeklindedir. Balığın baş kısmı iç kaleye, kuyruk kısmı ise güney-batı kesimindeki Yedi Kardeş ve Evli Beden burçlarının olduğu yere uyar. Surlar; yapımında Karacadağ’dan çıkan açık gri renkli sert bazalt taşı kullanıldığı için günümüze kadar büyük oranda bozulmadan gelebilmiştir. Surlar üzerindeki bazalt taşına işlenmiş kitabe ve kabartmalar doğal şartlardan etkilenmeden kalabilmiştir. Buna karşılık, yumuşak beyaz taşa (Kireç taşı ya da Malta Taşı) işlenen kitabe ve kabartmalar, başta yağmur ve hava kirliliği olmak üzere doğal şartlardan etkilenmiş ve yer yer tamamen silinmişlerdir.

 

Surların ilk kısmı, muhtemelen şimdiki İç Kale’ ye uyan yerde Hurri’ler tarafından yapılmıştır, (M.Ö. 3000). Bu bölge gerek Dicle Vadisi’ne gerek Diyarbakır düzlüğüne hakim en stratejik yer olarak seçilmiştir. Surların günümüzdeki şekli ile yapımı, M.S. 346 yılında Bizans İmparatoru II. Konstantinus dönemindedir. Ancak o zamanki surların şimdiki Gazi Caddesinden geçen batı kesimi, 367-375 yılları arasında Nisibis‘ten (şimdiki Nusaybin)  Perslerin zoru ile göç ederek şehre gelen 40 bin kişilik grup nedeni ile yıktırılmış ve surlar şimdiki şekliyle genişletilmiştir. O günden günümüze kadar surlar zaman zaman onarılmış ve yenilenmişlerdir. Birçok uygarlık kendi döneminde yeni burçlar, kitabeler ve süslemeler, motiflerle surlara kendi imzalarını atmışlardır. Özellikle Romalılar, Bizanslılar, Abbasiler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artukoğulları, Eyyübiler, Akkoyunlular ve Osmanlılardan günümüze kadar gelen birçok kıymetli burç, kitabe ve kabartmalar bulunmaktadır. Bu eserler o dönemlerin canlı birer şahidi olarak hala yaşamaktadır.

 

Diyarbakır Surları, esas olarak iç ve dış kaleden oluşur. İç Kale, surların Fis Kayası denen kuzey-doğu ucundadır. İç Kale’nin çevresi iç surlarla tamamen çevrilmiştir. Romalı’lar döneminden itibaren İç Kale, vali ve komutanların yerleştiği şehrin yönetim merkezi olarak kullanılmıştır. Burada tarihi kaynaklarda bahsedilen Vali Sarayı, Altın Saray ve Sultan Saray’ından günümüze maalesef herhangi bir iz kalmamıştır.

 

İç Kale’de Bizans dönemimden kalan ve VI. yy. yapılan Saint George Kilisesi en eski yapılardandır. Selçuklular döneminde hamam ve daha sonra depo olarak kullanılmıştır. Halen onarılmakta olan bu yapının taş işçiliği ve kubbesinin yüksekliği dikkat çekicidir.

 

Şimdiki Sultan Süleyman Camisinin yerinde eski Rum Kilisesi olduğu bilinmektedir. Ayrıca 6. yy ait kayıtlarda İç Kale Camisinin güneydoğusunda bir tiyatrodan da bahsedilmektedir.

 

İç Kale’deki en önemli yapı Virantepe denen eski Artuklu Sarayıdır. 1210- 1220 yılları arasında Artuklu’lar tarafından kullanılan sarayla ilgili kazılar, 1956’da Prof. Dr. Oktay Aslanapa ve ekibi tarafından gerçekleştirilmiş, saray kalıntıları, altın yaldızlı ve motifli mozaikler ve çok gösterişli 8 köşeli havuz ortaya çıkarılmıştır. Bu sarayda devrin önemli bilim adamları ve özellikle Cizreli Ebul İzz’in yaşadığı bilinmektedir. Günümüzde Artuklu Sarayı halen harap haldedir ve arkeolojik kazıları beklemektedir.

 

İç Kaleyi saran surlar, 16 yy da Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeniden gözden geçirilmiş ve genişletilmiştir. Günümüze kadar iyi korunmuş olarak gelen bu surlarda 16 burç vardır. Burçlar, dört, altı ve sekiz köşelidir.  Bu surlar üzerinde Kanuni döneminin Diyarbakır Valisi Hüsrev Paşa’nın yazdırdığı “Arbetaş Kitabesi” bulunmaktadır. İç Kale içerisinde ayrıca I. Dünya Savaşı sırasında Mustafa Kemal Atatürk’ün kaldığı bina ve yakın zamana kadar adli amaçla kullanılan başka binalar bulunmaktadır. İç Kale içindeki bu yapılar bazalt taştan yapılmışlardır ve 20 yy başı geç dönem Osmanlı mimarisi özelliği göstermektedirler.

 

Dış kale surları, iç kaleyi sararak Dağ Kapı – Urfa Kapı ve Yeni Kapı – Mardin Kapı yoluyla eski şehri sarar. Dış surlar üzerinde 82 burç bulunur. Burçlar çoğunlukla yuvarlaktır, ancak dört, beş ve altı köşeli olanlarda vardır. Benusen ve Dicle vadisine bakan kesimde daha çok dörtgen burçlar bulunur. Savaşların en sık yapıldığı Dağ Kapı ile Urfa Kapı arasındaki düz alana bakan burçlar genellikle yuvarlak, daha sık, daha sağlam ve daha büyüktür. Surların dış yüzü kesme-yığma taşla örülmüştür. Sur iç yüzeyi ise, kaba yonu-yığma taş örgü tekniğiyle kaplanmıştır. Bu kesimde burçlar arasındaki mesafe kısadır, aralarda takviye duvarları vardır. Mardin Kapı – Yeni Kapı – İç Kale arasındaki surlar yalçın kayalar üzerine kurulmuştur, daha alçak ve daha seyrektir.

Burçların çoğunluğu iki katlı, bazıları 3-4 katlıdır. Alt katlar; ambar, mahzen, ya da sarnıç olarak, üst katlar ise askeri amaçlar için kullanılmıştır. Surlara çıkmak için burç iç yüzünde birer taş merdiven bulunmaktadır. Surların üzerinde geniş yürüme yolu ve sık aralarında mazgal boşlukları bulunan çıkıntılar (Dendan) bulunur.

 

Eskiden dış kale surlarını dışarıdan ikinci bir surun kuşattığı bilinmektedir. Bu ön surun da bazalttan yapıldığı, iki sur arasında geniş ve derin bir hendek bulunduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Günümüzde bu dış surların, izleri Fiskaya ve Mardinkapı civarında görülmektedir.

 

 

SURLARIN ÖZELİKLERİ

Surlara bir bütün olarak bakıldığında; birçok yerde her biri birer sanat eseri olan çok sayıda kitabe ve kabartma bulunduğu görülmektedir. Özellikle Yedi Kardeş, Evli Beden, Nur, Selçuklu Burçları gibi büyük burçların kitabeleri ve beraberindeki hayvan kabartmaları çok etkileyicidir. Surlarda figür olarak en sık aslan, kaplan, çift başlı kartal, at, kuş ve akrep figürleri kullanılmıştır. Özellikle aslan ve çift başlı kartal figürleri Yedi Kardeş ve Evli Beden gibi Artuklu burçlarında en sık kullanılan figürlerdir. Çift başlı kartal figürü aynı zamanda Seçuklular’ın simgesi olmuştur. Bu iki figür, güç ve ihtişam belirtisi olarak seçilmişlerdir. Yedi Kardeş ve Evli Beden Burçlarındaki aslan figürleri ‘Avrasya Aslan Modeli’ ne uymaktadır. Nur ve Selçuklu Burçlarında ise ‘Gülen Aslan’ kabartmaları vardır. Ayrıca Nur Burcu, kitabenin yanı sıra simetrik olarak yerleştirilen at, dağ keçisi, kuş ve kadın motifleri ile gerçek bir sanat eseridir.

 

Dağ Kapı ve Mardin Kapı çevresindeki Roma, Bizans, Abbasi, Mervani ve Osmanlı dönemlerinden kalan onarım kitabelerinin yanı sıra muhtemelen onarımlar sırasında yerleştirilmiş mezar taşı, eski anıt parçaları ve inanılmaz canlılıkta çeşitli hayvan ve bitki figürleri çok etkileyicidir. Bunların yanı sıra çeşitli şekillerdeki gamalı haçlar ve anlamları tam bilinmeyen çok sayıda kabartmalar bulunmaktadır.

 

Surlar üzerindeki hayvan ve bitki figürleri bize o zamanın sanat zevki zenginliği dışında hayvan ve bitki çeşidi hakkında da bilgi vermektedir.

 

Taş İşçiliği

Diyarbakır surları, üzerine işlenen, yazı süsleme ve bezemelerle taşın, sanat eseri haline getirildiği estetik bir abidedir. Dönemin taş ustaları, süslemeleri ile taşı taş olmaktan çıkarıp sanat eseri haline getirmeleri, Diyarbakır surlarını bir Güzel Sanatlar Galerisine dönüştürmüştür.
 

Bitkisel motifler yarı natüralistik, yarı stilize bir üslup ile çalışmıştır. Değişik çiçeklerin yepyeni stilizasyonla taş üstünde buldukları biçimler, dekorasyon sanatının ilk örnekleri olarak gösterilebilir. Bin yıllara dayanan tarihi özelliği ile Küfî yazısı; hayvan ve bitki motifleriyle beraber, surlara bir başka özellik ve önem kazandırmıştır. Bu şekilde surlar, tarihsel bir belge olmanın ötesinde bir sanat eseri özelliği kazanmıştır.

 

Figürler

Surlar üzerindeki çeşitli figürler ve semboller surlara ayrı bir özellik vermektedir. Figürlerin büyük kısmı, Selçuklu-Artuklu dönemlerine aittir. Anadolu’ya gelirken İslamiyet’le tanışan Türk boylarının inançlarında Şamanizm’in izleri görülmektedir. Bu nedenle Diyarbakır Surları’nda görülen figürlü kabartmalar, Avrasya ve İslam figür sanatının karışımı olarak yorumlanabilir. Önemli figürler şunlardır;

 

I. Hayvan Figürleri: Diyarbakır surları üzerinde birçok hayvan figürüne rastlanmaktadır.

Aslan-Kaplan: Burçlarda oldukça sık rastlanan arslan kabartması, insan başlı, kanatlı, ejder kuyruklu olmak üzere farklı biçimlerde yer almaktadır. Evli Beden, Yedi Kardeş, Nur Burcu, Melikşah Burcu, İç Kale Saray Girişi, Eyyubi Burcu (Akrep Burcu yanı), Dağ Kapı, Mardin Kapı, Urfa Kapı Burcu, değişik aslan kabartmalarının bulunduğu burçlardır. Nur Burcu ve Melikşah Burcu’ndaki arslan kabartması, kompozisyon olarak farklılık gösterir. Evli Beden’deki iki arslan kabartması insan başlıdır. Yedi Kardeş ve Evli Beden Burçlarındaki aslan figürleri ‘Avrasya Aslan Modeli’ ne uymakta, doğu ve batı medeniyetlerinin ortak mitolojik özelliklerini taşımaktadır. Aslanların kanatları, ejderha başı şeklinde kuyrukları ve başlarında taçları çok ilginçtir. Nur ve Selçuklu Burçlarında ise ‘Gülen Aslan’ kabartmaları dikkat çekmektedir. Bazı yerlerde görülen kaplan kabartması bazı araştırıcılar tarafından “Dicle Kaplanı” olarak tarif edilmiştir.

 

Boğa-Öküz: Burç dışındaki yapılarda sıklıkla rastlanan boğa-öküz kabartması, genelde bu hayvanları arslan ya da kaplanın avı biçiminde tasvir etmektedir. İç Kale Saray Girişi’nde aynı kabartmalar görülür.Ulu Camii ana kapısında karşılıklı yer alan arslan-boğa mücadelesine, kiliselerde de rastlanır. Keldani Kilisesi kapısında ise ilginç olarak kaplan-yaban domuzu tasviri vardır. Dağ Kapı ve Mardin Kapı kabartmaları genel kabartmalardan estetik olarak farklıdır. Boğa-öküz mücadelesindeki kaplan, “Dicle Kaplanı’’ismiyle adlandırılmıştır.


Kuş (Kartal, Şahin, Güvercin): Urfa Kapı, Melikşah Burcu, Nur Burcu, Evli Beden, Yedi Kardeş, Dağ Kapı Burcu, yırtıcı kuş figürlerinin bulunduğu burçlardır. Çift başlı kartal, Urfa Kapı, Evli Beden ve Yedi Kardeş’te egemen kabartmadır. Kartal ve şahin’i anımsatan yırtıcı kuş kabartması yanında güvercin kabartması görülmektedir. Melikşah ve Nur Burcu’ndaki kuş tasvirlerinde kuyruk ve kanatlar açıktır. Bu, güç gösterisi olarak kabul edilmektedir.

 

Keçi: Mardin Kapı ve Dağ Kapı’da Abbasi kabartmalarında boynuzlu hayvan (Keçi) figürü bulunmaktadır. Selçuklu ve Nur (Melikşah) Burcu’nda mücadele eden iki dağ keçisi kabartması, büyük bir ustalıkla işlenmiştir.

 

At :At figürü, sadece Nur Burcu’nda eğerli fakat binicisiz at hareketli iki at şeklinde yer almaktadır.

 

Akrep: Sonradan açılan Tek Kapı yanındaki Eyyubi Burcu’nda akrebi elinde tutan bağdaş kurmuş insan kabartması akrebe ilişkin tek örnektir.

 

II. Bitki Figürleri: Özellikle Dağ Kapı ve Mardin Kapı Burcu ve çevresindeki Abbasi kitabelerinde görülen bitkisel motifler yarı natüralistik, yarı stilize bir üslup ile çalışmıştır ve dekorasyon sanatının ilk örnekleri olarak gösterilebilir.

 

III. Kadın Figürü: Nur Burcunda kitabenin son satırının sağında ve solunda yer alan giyinik olmayan iki kadın figürü çok ilginçtir. Muhtemelen Anadolu’nun başka yerlerinde olduğu gibi bolluk ve bereket sembolü olarak işlenmiştir.

 

IV. Değişik Şekiller: Dağ Kapı, Mardin Kapı ve bazı burçlarda görülen gamalı haç, güneş kursu, çok köşeli yıldız, el ayası ve diğer anlamsız geometrik çizimlerin, kalenin ilk yapılışına ait olduğu düşünülebilir. Bu şekillerin inançla (nazar, fal, kutsallık, sağlık, mutluluk vs.)  ilgili olabilme ihtimali yüksektir.


V.Okunamayan Kitabeler: Dağ Kapı’daki Roma ve Mardin Kapı Kitabeleri tümüyle okunmuş kitabeler değildir. Dağ Kapı’daki bir kitabenin yazı karakterinin hangi dile ait olduğu bilinmemektedir. Hilar Kitabeleri’ndeki yazıların çözümlenmeyişi gibi okunması gereken kitabelerden bazıları da Küfi yazılardır. Bu tarz yazıların beyaz taşa (Malta taşı) yazılanları, zaman içinde bozulmuştur.

 

VI. Konsollar, Nişler ve Çıkmalar: Evli Beden ve Yedi Kardeş Burcu’ndaki konsollar, görülmeye değer ince işçiliğiyle orijinalliğini korumaktadır. Dağ Kapı’da ana kapı yanındaki işlenmiş mini sütunlu iki niş oldukça ilginçtir. Ayrıca Yedi Kardeş Burcu’nun alt kısmında da küçük bir niş bulunmaktadır.


 Kitabelerin Dili

Kale surları ve burçları üzerinde değişik medeniyetlere ait toplam 63 kitabe tespit edilmiştir. Bu kitabelerin dördü Yunanca, biri Latince yazılıdır. Geri kalan kitabeler Arap, Türk İslam Devletleri ya da Osmanlılar’a aittir.  Kitabeler; yapıldıkları zamanın geçerli dili kullanılarak yazılmışlardır. Kitabelerin hepsi araştırmacılar tarafından okunmuş ve yorumlanmıştır.

 

* Roma dönemine (MÖ 69- MS 395) ait kitabeler Latince,

* Bizans dönemine (395-639) ait kitabeler Grekçe,

* Emevi (661-750), Abbasi (750-869) ve Mervani dönemine (984-1085) ait kitabeler Arapça yazılmışlardır.

* Büyük Selçuklular (1085-1093), Şam Selçukluları (1093), İnaloğulları (1907-1142), Nisanoğulları (1142-1183), Artuklu (1183-1232), Eyyubi (1232-1240)  ve Akkoyunlu (1401-1507)dönemlerine ait kitabeler ise Arap harfleri ile Türkçe yazılmışlardır.

* Osmanlılar dönemine (1515-1923) ait kitabelerde ise Farsça ve Osmanlıca kullanılmıştır.

 

Surlar üzerinde bazalt taşa yazılmış kitabelerin hemen hemen tümü değişmeden günümüze kadar ulaşmış, beyaz taşa yazılı kitabelerin bir kısmı ise zamanla okunamaz hale gelmiştir.

 

 

KAPILAR

Diyarbakır Surları üzerinde İç ve Dış Kalede 4 er kapı bulunur. İç Kalenin kapıları, Saray Kapısı, Küpeli Kapısı, Oğrun kapısı (Gizli kapı) ve Fetih Kapısıdır. Bunlardan Saray ve Küpeli Kapısı şehir içine, diğer ikisi ise şehrin dışına açılır.

 

Diyarbakır’ın dört ana yöne açılan, adeta dört yönden gelen kültür ve medeniyetin şehre girmesine ve yeniden sentezlenerek dört bir yana yayılmasına aracılık eden efsane ve türkülere konu olmuş dört önemli kapısı çok iyi bilinmektedir. Bunlar; kuzeyde Dağ Kapı (Harput Kapısı), güneyde Mardin Kapı (Tel-Tepe Kapısı), doğuda Yeni Kapı (Dicle veya Su- Şat Kapısı) ve batıda Urfa Kapıdır (Rum, Antep ya da Halep Kapısı).  Kapı kanatları, demirden yapılmıştır, çok sağlam ve gösterişlidir. Üzerlerinde yuvarlak veya damla şeklindeki demir çiviler dikkati çekmektedir.

 

Kapılar, bölgenin en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Diyarbakır’a giriş ve çıkışların kontrol altında tutulmasında önemli rol oynamıştır. XX. yüzyılın başlarına kadar sur kapılarının güneşin doğuşu ile açıldığı, güneşin batışı ile kapandığı, sabah tekrar açıldığı bilinmektedir. Zamanla bazı yıkımlarla şehre giriş yerleri genişletilmiş, ilaveten 1950 li yıllarda Çift Kapı ve 1960 lı yıllarda ise Tek Kapı açılmıştır.

 

DAĞKAPI (Harput Kapısı), şehrin kuzeye bakan kısmında, iki silendirik burç arasında yer alan bir kapıdır. Diyarbakır’da hüküm sürmüş devletlerin hemen tümü, kentin en önemli bölümlerinden olan bu burcun iç ve dış duvarlarına çeşitli kitabe, kabartma ve armalar koydurmuşlardır. Kapının üzerinde Roma İmparatoruValentininaus’un Latince, Bizans İmparatoru II. Teodosius’un Grekçe kitabesinin yanı sıra Abbasi ve Mervani dönemlerine ait (10 ve 11. yy) onarım kitabeleri yer almaktadır. Kitabe ve rölyef yönünden en zengin burçtur. Burcun çeşitli yerlerinde Abbasilere ait ilginç hayvan ve bitki motiflerinin rölyefleri yer alır. Giriş iki katlıdır ve üst katta Mervani dönemine ait bir mescit vardır. Giriş katı, Güzel Sanatlar Galerisi olarak kullanılmaktadır.

 

MARDİNKAPI (Bab-el Tel /Tepe Kapısı), şehrin güneyinde, Mardin yolu çıkışında Kırklardağı ve Dicle Köprüsü’ne karşı yer alır. İlk zamanlar şimdiki kapının yanında Urfa Kapı gibi iki kapının daha olduğu bilinmektedir. Daha sonra diğer iki kapı kapatılmış arkadaki boşluk önce askeri depo, sonraları ise Ömer Şeddat Camisi haline getirilmiştir. Kapı

üstü kitabeye göre, Abbasi döneminde ( 909-910) onarıldığı bilinmektedir. Kapının yanında ve burç üzerinde Roma, Bizans, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait çok sayıda hayvan kabartması ve değişik figür ve şekiller bulunmaktadır.

 

YENİKAPI (Dicle Kapısı ya da Su-Şat Kapısı), şehrin doğu kısmında, basık kemerli ve tek girişli olan bu kapı, kenti “Su”ya, yani Dicle’ya bağlar. Ulucami’nin Hanefiler bölümünde yer alan 1240-1241 tarihli kitabede “Su Kapısı” olarak anılır. Geçirdiği onarımlara rağmen Bizans dönemi yapısı olma karekterini korumuştur. Hala kaybolmamış orijinal taş yol ile Dicle kıyısına bağlanır. Kapının bitişiğinde üzerinde Mervanlı kitabesi olan “Kral Kızı” burcu oldukça orijinaldir.

 

URFAKAPI (Rum, Antep ya da Halep Kapısı), şehrin batı kısmındaki bu kapı üç girişlidir. Kuzey tarafta yer alan asıl orijinal kapı 5.yüzyıla tarihlenmektedir. Kapı üzerinde yer alan bir kitabeye göre, Artuklu döneminde hükümdar Sultan Mehmet tarafından onarılmış ve üzerinde stilize edilmiş insan ve hayvan figürleri bulunan demir kapı kanatları eklenmiştir. Güneydeki kapının Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi ile bağlantılı olduğu ve bu kapıyı bu cemaat mensuplarının kullandığı söylenir. Diğerlerinden daha farklı ve büyük olan ortadaki kapının ise Osmanlı döneminde “Saltanat” ya da “Humayun” kapısı olarak işlev gördüğü, sefer zamanlarında açılıp sonrasında örüldüğü bilinmektedir.  Bu kapı, 1940 yılından itibaren devamlı geçişe açılmıştır. Urfa Kapısı’nın hemen yanındaki burçlar en geniş ve yüksek burçlar arasındadır. Her iki burçta da iki kat halinde galeriler ve oldukça bürük bir üst açıklık bulunur.

 

 

BÜYÜK BURÇLAR

 

EVLİ BEDEN BURCU

Evli Beden Burcu (Ben-u Sen ya da Ulu Beden Burcu), Artuklu Hükumdarı Melik Salih tarafından 1208 yılında Mimar İbrahim’e yaptırılmıştır. Üslup olarak Yedi Kardeş Burcu ile benzer özellikler taşır.

 

Burcun ana gövdesini çepeçevre saran kitabenin, besmelenin bulunduğu orta kısmı, yukarı ve aşağı doğru genişltilmiştir. Etrafı taş çerçeveye alınmış ana kitabenin üstünde çift başlı kartal figürü yer alır. Besmelenin bulunduğu ortadaki geniş kitabe kısmının dört köşesinde ve uzun kitabenin her iki ucunda iki olmak üzere toplam altı aslan kabartması vardır. Dörtgen ana kitabenin hemen altında küçük bir kitabe daha bulunmaktadır. Burcun ortalarında yer alan kartal ve aslan motifinin üst bölümündeki friz biçimindeki kabartma şeritleri ile bir anlamda kitabe, aslan ve kartal motifleri taçlandırılmıştır. Çift başlı kartal motifi simetrik olarak uygulanmıştır.

 

Çift başlı kartal motifindeki kanatlarda simgesel altışar adet telek (Kanat tüyü) kullanılmıştır.

Aslan kabartmaları, Avrasya hayvan motifi üslubunu yansıtır. Başlarında taç bulunan kanatlı aslan figürlerinin kuyrukları ejder başlı olarak işlenmiştir. Kitabe kuşağının ucundaki kanatlı, ejder başlı kuyruklu aslan motifi rölyefi, görüntüsü ile dinamik bir imaj hissi uyandırmaktadır. Aslan figürü dikdörtgen şeklinde bir taş yüzeyi üzerine işlenmiştir. Aslan başı’nın insan başını çağrıştırmış olması, Mısır piramitlerinin önünde yer alan insan başlı aslan heykelleri olan “sfenksleri” hatırlatmaktadır.

 

Evli Beden burcunun üst kısmında yer alan konsollar çok zarif taş işçiliğinin uygulandığı bir örnektir.

 

 YEDİKARDEŞ BURCU

 

Yedi Kardeş Burcu, yine Artukoğlu Melik Salih adına 1208 yılında Mimar İbrahim’in oğlu mimar Yahya’ya yaptırılmıştır. Burcun üzerinde Selçuklu’ların simgesi olan çift başlı kartal ile iki arslan kabartması, bunların altında da kuşak gibi burcu saran kitabe vardır.

 

Yedi Kardeşler burcunun yüzeyini hemen hemen iki eşit parçaya bölecek şekilde yerleştirilen kitabe geniş taş yüzey üzerinde bir oya işlemesi gibi yer almıştır. Kitabenin başlangıç kısmının her iki tarafına simetrik olarak ejder başlı kuyruklara sahip aslan figürleri yerleştirilmiştir. Aslan figürleri kitabenin bulundu şerit üzerinde dış kabartma tarzında işlenmiştir. Hayvan figürleri burç yüzeyi üzerine, sağdan ve soldan dengeli boşluklar bırakılarak düzenli bir biçimde yerleştirilmiştir.

 

Ortadaki her iki aslan figürünün arasında ise çift başlı kartal figürü bulunmaktadır. Çift başlı kartal figürü, tarihte gelmiş geçmiş Türk İslam Devletleri’nin ve Selçuklular’ın simgesi olarak kullanılmıştır. Aslan figürleri kimi tarihçilere göre mücadele, güç ve üstünlük sembolü olarak yorumlanmıştır. Buradaki aslan figürleri ile bulunduğu yerin koruyuculuğu ve kollayıcılığı sembolize edilmektedir. Aslan figürü hareket ve dinamizm mesajı yüklü bir anlayışla yapılmıştır. Gözler Uygur resimlerinde yer alan figürlerdeki gibi çekik gözlüdür. Göğüs bölümünde bir zırh yerleştirilmiş gibi ek kabartma yer almıştır. Aslan figürünün, askerlik deyimi ile başı dik göğsü ilerdedir

 

KEÇİ BURCU

Keçi Burcu (Kıci Burcu), Mardin Kapısı’nın doğusunda, yontulmuş kaya kütlesinin üzerinde yer alan Keçi Burcu surların en eski ve en büyük burcudur. Dicle Nehri, Efsel Bahçeleri, On Gözlü Köprü ve Kırklardağı’na tamamen hakim bir noktada yer almaktadır Yapım tarihi tam olarak bilinmeyen burcun üzerinde, Mervanoğulları tarafından onarıldığını belirten, büyük kısmı tahrip olmuş, bir kitabe bulunmaktadır (1029 ya da 1045?).  On bir kemerli bu burcun bir dönem mabet olarak kullanıldığı sanılmaktadır. İçinde sütünların yer aldığı geniş bir salon ve surun üstünde yine oldukça geniş bir vardır. İç mekan halen Sanat Galerisi olarak kullanılmaktadır.

 

NUR BURCU

Nur Burcu, Melikşah döneminde (1089) yapılan,  Kufi (Nebati) yazılı kitabesi ve çeşitli hayvan figürleri ile süslenmiş, sanat değeri yüksek en tanınmış burçlardan biridir.

 

Burcun dışa bakan düz yüzeyini büyük oranda kaplayan kitabe bir tablo güzelliğindedir. Kitabe satırları arasında yer alan uzun boynuzlu keçi motifi rölyefi dikkat çekici estetik değerdedir. Yine kitabedeki simetrik olarak yerleştirilmiş dörtnala koşan binicisiz at motifi rölyefleri, bu dönem heykel sanatındaki perspektif, anatomi, bilgi, gözlem, beceri ve yetenek konusunda bilgi vermektedir. Kitabenin sol kenarındaki güvercin motifi rölyefinin kanatlarındaki beşli telek, yedi kardeşler burcundaki çift başlı kartalın telekleri ile aynı sayıdadır. Hemen alt tarafında bağdaş kurmuş bir şekilde oturan kısa saçlı, eli ile ayaklarını tutan çıplak kadın rölyefinin ise hangi amaçla yapıldığı konusunda fikir yürütmek zordur.

 

Ancak antik çağ eserlerinde çıplak kadın heykellerinin, örneğin Kibele, bolluk ve bereket tanrısı sembolü olarak kullanıldığı bilinmektedir. Nur burcunda yer alan kitabenin sağ köşesindeki aslan motifindeki sevinç veren bir gülümseme imajı kayda değer bir özelliktir (Gülen aslan). Nur burcunun sol yüzünde yer alan ancak türü belli olmayan bir yırtıcı kuş, büyük ihtimalle mücadele ve güç gösterisini simgelemektedir.

 

SELÇUKLU BURCU
Melikşah dönemi eseridir (1088). Evli Beden Burcu’nun kuzeyindedir ve Nur Burcu’na benzemektedir. Kufi yazı ile yazılmış kitabe üzerinde yer alan simetrik olarak yerleştirilmiş keçi motifi ve kitabenin sol köşesindeki aslan motifi Nur Burcu’na benzerlik göstermektedir. Güvercin olabileceği düşünülen kuş figürü rölyefi yine kitabenin arasında yer almaktadır.

 

 

 BURÇLARIN EFSANESİ

Efsaneye göre devrin hükümdarı, Yedi Kardeş ve Evli Beden burçlarının bulunduğu yerde planlarını da kendisinin çizdiği, çok sağlam ve çok yüksek iki ayrı burç yapılması için bir yarışma düzenlemiş.  Diyarbakır’da bu işi başarabilecek iki kişi varmış. Bunlardan biri usta, diğeri de onun kalfası imiş. Ustanın dileği ustalığını bir kez daha göstermek, kalfanınki ise ustasını geçmekmiş. Usta Yedi Kardeş’ler Burcu’nu, kalfa da Evli Beden Burcu’nu yapmış. Burçların yapımı tamamlanınca hükümdar kalfanın burcunu daha çok beğenmiş, buna çok üzülen usta da kendini burçlardan aşağıya atmış.

Diğer bir efsaneye göre ise, düşmanlar Diyarbakır’ı kuşatmış, günler süren çatışmalardan sonra yedi kardeşin savunduğu burç dışında tüm kent düşmüş. Kenti kuşatan kral, anlaşmak için kardeşlere bir elçi yollamış. Yedi kardeş, elçiye teslim olma koşullarını şöyle iletmiş; Burcu teslim almaya kral ve komutanlar gelecek ve teslim olduklarında yedi kardeşin canları bağışlanacak. Kral, kardeşlerin koşullarını kabul etmiş ve komutanlarıyla birlikte burca girmiş. Ancak onlar içeri girer girmez yedi kardeş barut deposunu havaya uçurmuş. Patlamayla birlikte kral, komutanları ve yedi kardeş ölmüş ama şehir de kurtulmuş.

 

 

 

SURLARININ TARİH BOYUNCA ONARIMI                                

Diyarbakır Surları’nın yapımından itibaren zaman zaman onarıldığı bilinmektedir ( Tablo 2). Roma ve Bizans döneminde onarımlar sırasında burçlara; kitabe, mezar taşı, eski tapınaklardan alınan taşlar ve değişik kabartmaların yerleştirildiği kayıtlarda bulunmaktadır.

 

Dağ Kapı Burcu’nda Abbasilere 909  ve Keçi Burcu’nda Mervanoğulları’na ait (1029 ya da 1045 ? ) tarihli kitabelerde de onarımdan bahsedilmektedir.

 

Surların önemli derecede onarımı Eyyübiler tarafından yapılmıştır (1232). Bu dönemde dış sur taşları kullanılarak asıl surların hasarlı bölümleri düzeltilmiştir. Daha sonra 1449’dan itibaren Akkoyunlu’lar döneminde özellikle Dağ Kapı ve Urfa Kapı’da onarımlar yapılmıştır.

 

Surların onarımında Osmanlı dönemi oldukça önemlidir. 1520-1526 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından İç Kale surları onarılmış, genişletilmiş ve bugünki şeklini almıştır. Günümüzde bu surlara “Kanuni Surları” denmektedir. Arbetaş yakınındaki burçta bununan “Arbetaş Kitabesi” de bu dönemden kalmıştır.

 

1645-1655 yılları arasında; İç Kale’deki Vali Sarayı, 1802-1805 yılları arasında yine İç Kale’deki Altın Saray ve Sultan Saray’ı onarılmıştır. Roma Dönemi’nden itibaren devamlı yönetim merkezi olan ve vali ve komutanların saraylarının bulunduğu İç Kale’de bulunan bu saraylardan günümüze maalesef herhangi bir iz kalmamıştır. Ayrıca 1815-1829 yılları arasında İç Kale, Dağ Kapı ve Dağ Kapı-Urfa Kapı arasındaki 51 burcun onarımı yapılmıştır.

 

Cumhuriyet Döneminde 1925 te, şehre hava girişini engellediği gerekçesiyle surların yıkım kararı çıkmış ve üzücüdür ki 1930 da Dağ Kapı ve Yeni Kapı cıvarında 300 ve 100 metrelik sur yıkımı yıkılmıştır. 1931 de Fransız Arkeolog Albert Gabriel’in ve bir kısım aydının girişimi ile sur yıkımı durdurulmuştur.

 

1940 yılında, Urfa Kapı orta geçişi devamlı geçişe açılmış, bunu 1940-1950 yılları arasında Çift Kapı’nın açılması izlemiştir. 1950-1960 arasında Urfa kapı ve bitişik burçlar onarılmış, 1959 da Tek Kapı açılmıştır.

 

1960-1970 arasında Tek Beden’in önce yıkım, sonra onarım kararı alınmış ve Tek Beden günümüzdeki haline getirilmiştir.

 

1970-1996 arasında Dağ Kapı, Keçi Burcu, Tek Beden, Tek Kapı ile Urfa Kapı-Mardin Kapı arası surları ve Evli Beden çevresinde küçük onarımlar yapılmıştır.

 

1997 de Mardin Kapı’nın onarımı ve yaya trafiğine açılması en önemli dönemeç olmuştur. 1996-1999 yılları arasında İç Kale’den itibaren sur diplerinin gecekondulardan temizlenmesine başlanmıştır. Bu sürede Urfa Kapı-Mardin Kapı arası, Yeni Kapı, Dağ Kapı, Dağ Kapı-Fis Kayası arası sur dibi temizliği yapılmıştır.

 

2000 yılında ilk defa Diyarbakır Surları Master Planı hazırlanmış ve uygulanmasına başlanmıştır. 2001-2002 arasında Keçi Burcu’nun onarımı, restorasyonu ve kullanıma açılması gerçekleşmiştir. Dağ Kapı-Urfa Kapı arası iç ve dış sur dibi temizliği yapılmış ve yeşil alan haline getirilmiştir.

 

2005 yılında başlanan İç Kale projesi gereğince; İç Kale’deki resmi binalar boşaltılmış, kazılar yapılmış ve binalar orijinal haline getirilmiştir. İç Kale; barındırdığı kilise, cami, tarihi binalar ve eski Artuklu Sarayı (Virantepe) ile din ve kültür turizminin merkezi olacak şekilde yeniden düzenlenmektedir.

 

2010’dan sonra devam eden onarımlarla İç Kale ve Sultan Süleyman Camisi çevresindeki gecekonduların yıkılmış, iç kale tamamen temizlenmiş ve şehrin en önemli cazibe merkezi haline getirilmiştir. Ayrıca surların tümünün iç ve dış çevresinin temizlenmesi ve yeşil alan haline getirilmesi ile onarım ve restorasyon konusunda  en önemli aşama tamamlanmıştır.

 

 

Tablo: 2 Diyarbakır Surlarının Önemli Onarımları

 

________________________________________________________

 

Roma-Bizans Dönemi                

   

5.yüzyıl                                                  Dağ Kapı Burcu’nun küçük çaplı onarımları

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    

 

Arap – Türk İslam Devletleri Dönemi

 

909                       Abbasi                       Dağ Kapı ve Mardin Kapı onarımı ve kitabeleri

 

1029-1034?          Mervanlı                    Keçi Burcu onarımı ve kitabesi

 

1232                     Eyyübi                       Dış sur taşları ile geniş çaplı sur onarımı

 

1449                     Akkoyunlu                 Dağ Kapı ve Urfa Kapının onarımı

 

 ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------  

 

Osmanlı Dönemi

 

   

    1.                                               İç Kale Surlarının genişletilmesi ve onarımı

 

    1.                                               İç Kale Vali Sarayının onarımı

 

    1.                                               İç Kale Altın Saray ve Sultan Sarayın onarımı

 

    1.                                               İç Kale, Dağ Kapı-Urfa Kapı arası 51 burcun

 

                                                        onarımı

 

-------------------------------------------------------------------------------------------------

Cumhuriyet Dönemi

 

1925                                                         Surların yıkım kararı

 

1930                                                         Dağ Kapı ve Mardin Kapı cıvarında bir kısım

 

      surların yıkımı

 

1931                                                        Yıkım kararının durdurulması ve onarım

 

1940                                                         Urfa Kapı orta geçişinin devamlı trafiye açılışı

 

1940-1950                                               Çift Kapının açılışı

 

1950-1960                                               Keçi Burcu, Urfa Kapı ve bitişik burçların onarımı

 

1959                                                         Tek Kapı’nın açılması

 

1960-1970                                                Tek Beden’in önce yıkım sonra onarım kararı

 

 

1970-1990                                                Dağ Kapı, Keçi Burcu, Tek Beden, Tek Kapı,

 

                                                                 Urfa Kapı-Mardin Kapı arası sur onarımları

 

    1.                                                 Surların yer yer küçük çaplı onarımları

 

1997                                                          Mardin Kapı’nın onarımı ve yaya trafiğine

                                                                            

                                                                  açılması

 

    1.                                                  İç Kale ve Dağ kapı çevresinin temizlenmesi

 

1998-1999                                                 Urfa Kapı- Mardin Kapı arası, Yeni kapı, Dağ

                                                                             

                                                                  Kapı, Urfa Kapı onarımlşarı. Dağ Kapı-Fis

   

                                                                   Kayası arası sur dibi temizliği

-------------------------------------------------------------------------------------------------

 

Son Dönem Onarımları

                                                                

 

2000                                                         Diyarbakır Surları Master Planı hazırlanması

 

    1.                                                Keçi Burcu’nun onarımı, restorasyonu ve kullanıma

                                                                 açılması.

                                                

                                                                 Dağ Kapı-Urfa Kapı sur dibinin temizlenmesi

 

2005 - 2020                                             İç Kale Projesinin hayata geçirilmesi.

                                                 

               İç Kalenin boşaltılması, temizlenmesi ve Sultan  

               Süleyman Camisi çevresinin yeniden düzenlenmesi.

             

                                                                Surların bütün iç ve dış yakın çevresinin

                                                                temizlenmesi.

                                                               

___________________________________________________________________________

 

 

 

 

KİTABELER VE ANLAMLARI (FOTOĞRAFLAR)
 

Dağ Kapı Roma Dönemi Latince Kitabe (5.yy)

 

 

Yenilmez imparator, yiğit Valentinianus ile Grantianus’un sürekli önderliği altında ve onlar yengiye koşarken …onların dindar yöntemiyle devlet temelinden kuruldu.

 

 

 

Mardin Kapı Abbasi Kitabesi

 

Besmele. Kelime-i tevhid. Emirü’l-Mü’minin İmam Cafer el-Muktedir Billah’ın emirleri cümlesinden olarak.

 

 Besmele. Emirü’l – Mü’minin İmam Cafer el-Muktedir Billah’ın emri cümlesinden olarak Cerreca’lı İshak oğlu Yahya’nın idaresinde ve mühendis Cemil oğlu Amid’li Ahmed’in gözetiminde yapıldı. Sene 297 (  m. /909-910). Kelime-i tevhid.

 

 

Dağ Kapı Abbasi Kitabesi

 

Besmele. Emirü’l –mü’minin İmam Abdullah Cafer el Muktedir (Allah ömrünü uzatsın ve izzetini sürdürsün)’in emri ile, dini aziz kılmak ve Müslümanları korumak için vezir Ebu’l-Hüseyin Ali b.Muhammed (Allah ömrünü uzun etsin) tarafından yaptırılmıştır. Nafakası İshak oğlu Yahya el-Cercerai tarafından karşılanmış ve Cemil oğlu mühendis Amidli Ahmet tarafından 297 ( m. 909-910 )  yılında yapılmıştır. Mülk ve kudret Allah’ındır, Güç ve kuvvet Allah’ındır.

 

 

Dağ Kapı Abbasi Kitabesi

 

Besmele. Emirü’l Mü’minin İmam Cafer el-Muktedir Billah’ın (Allah onu aziz etsin) emri üzerine 297  (909-910) yılında.

 

 

Dağ Kapı Abbasi Kitabesi

 

Kelime-i tevhid. Emir’ül Mü’minin İmam Cafer el-Muktedir Billah’ın emri üzerine 297 (909-910) yılında …Besmele  

 

Dağ Kapı Mervanlı Kitabesi

 

Besmele. Allah’ın yardımını görmüş Mervanoğlu Ali’nin babası Hasan….yapılmasını…(eksik taş) …Allah nusretini aziz etsin. 386 (m. 996) senesinde.

 

Leblebikıran Burcu Mervanlı Kitabesi

 

Besmele. Efendimiz ve ulu beyimiz, şanlı ve Allah’ın yardıımını görmüş İslam’ın izzeti, dinin saadeti, devletin yardımı, milletin rüknu, ümmetin mecdi, umeranın şerefi Mervanoğlu Ahmet, masrafı kendine ait olmak üzere Cenab-ı Hakk’ın sevabını rica ve rahmetini dileyerek oğlu Emir Sa’düddevle Ebu’l- Hasan Muhammed’in velayetinde bunun yapımını emretti. Allah her ikisinin varlıklarını uzun etsin ve mülklerini kuvvvetlendirsin. Bu işi kadı Ebi Ali el-Hasan b. Ali b. Ahmed el-Amidi idaresinde yapııldı. Sene 426 (m. 1034) Bana Allah yeter ve Allah ne güzel vekildir.

 

 

Mervanlı Burcu Mervanlı Kitabesi 

 

Besmele. Ulu bey ve efendi, dinin nizamı, devletin giçlendireni, ümmetin fahrı, meliklerin izzeti, Kasım’ın babası, İzzü-l İslam’ın oğlu Nasır bunun tapılmasını buyurdu. Allah varlığını nuzun etsin. Bu iş Hasan’ın babası Muhammed oğlu kadı Abdülvahid’in gözetiminde cereyan etti. Sene 460 (m.1067).

 

 

Selçuklu Dönemi Selçuklu Burcu Kitabesi

 

Besmele. Büyük sultan, en büyük şahlar şahı, Allah’ın ülkesinin sultanı ve sahibi, Allah’ın halifesinin yardımcısı, din ve dünyanın izzeti, devletin yüceliği, milletin güğzelliği, Alparslan oğlu Ebu-l feth Melikşah (Allah zaferini aziz kılsın) kendi malımndan yapılmasını buyurdu. Saltanatın temeli, devletin direği Abdulmalik oğlu Şemseddin Ebu Ali el-Hasan (Allah ömrünü uzun etsin)’ ın vilayetinde Abdulvahid oğlu kadı Ebu Nasr Muhammed ve bina ustası Selame oğlu Urfalı Muhammed tarafından 481 (m. 1088) yılında yapılmıştır.

 

 

Selçuklu Dönemi Melikşah Burcu Kitabesi

 

Besmele. Büyük sultan, en büyük şahlar şahı, Allah’ın arzının sultanı, Allah’ın ülkesinin sahibi, din ve dünyanın izzeti, devletin yüceliği, milletin…Alp Arslan oğlu Ebul Feth Melik Şah (Allah zaferini aziz kılsın)…Mülkün temeli, devletin direği Abdulmelik oğluŞemseddin Ebu Ali Hasan’ın (Allah ömrünü uzun etsin) vilayetinde, Abdulvahid oğlu kadı Ebu Nasr Muhammed ve bina ustası Selame oğlu Urfalı Muhammed tarafından 482 (m.1089)  yılında yapıldı.

 

 

Selçuklu Dönemi Fındık Burcu Kitabesi

 

Büyük sultan, en büyük şahlar şahı, hükumdarlar hükumdarı, din ve dünyanın izzeti, devletin yüceliği, Alparslan oğlu Ebu’l-feth Melikşah (Allah saltanatını sürdürsün) ‘ın buyruğu ile değerli dost, devletin dayanağı Muhammed oğlu Ebu’l- berekat Cehir (Allah günlerini, sürdürsün) ‘in vilayetaşnde 485 (m. 1092) yılında değerli kadı, kadıların şerefiAbdukvahid oğlu Ebu Nasr Muhammed ve bina ustası Selame oğlu Muhammed tarafından yapılmıştır.

 

 

Artukoğlu Dönemi Urfa Kapı Üstü Kitabesi

                                                       

Besmele. Önderlerin padişahı, İran’ın şahlar şahı, cihan pehlivanı, halifenin dayanağı, yükseklerin feleği, din için savaşan, çarpışanların yardımcısı, Müslüman ordusunun idarecisi, inatçı ve dinsizlerin ezeni, Allah’a ortak koşanların, gavurların kökünü kazıyan, sultanların padişahların öğündüğü, ümmetin kükremesi, devletin tacı,        milletin direği, ümmetlerin yardımcısı, İslamın sırt gücü, din ve dünyanın aydınlığı, Allah’ın yardımını görmüş, düşmanına üstün, Allah’tan güç almış, adil, bilgin padişah efendimiz, Artukoğlu Sokman (Sökmen) oğlu, Davud oğlu, Kara-Arslan oğlu, alp inanç, Beygu Kutluğ Beg Ebu’l-Feth Muhammed’e Allah’ın yardımı ile her açıklık yakındır (yakın olsun). Bu iş 579(m.1183) senesinde oldu.              

 

Osmanlı Dönemi İç Kale Kapı Üstü Kitabesi

 

 

Al-i Osman’dan, faziletleri besleyen cihanın efendisi, İskender rütbeli Süleyman Han zamanında bu kale bina edildi (1526-1527).)                                                              

 

 

 

Osmanlı Dönemi İç Kale Kanuni Surları Arbetaş Kitabesi

 

Ey Hüsrev, senin eser-i devletin olarak bulunmaz bir şekilde bu hayat suyu çeşmesi zahir oldu. Güzellikte suyun tadı şeker gibi tatlı olduğu için tarihi de tatlı çeşme suyu oldu. Hicri 932 (m. 1527).

 

 

Artukoğulları Dönemi İç Kale Fetih Kapısı Kitabesi

 

  1. Bu mübarek kapının açılmasını efendimiz, Artuk oğlu Muhammed oğlu, Diyarbekir sultanı (Eniru’l-Mü’minninin yardımcısı) Melik Mes’ud Ebu’l-Muzaffer Sokman buyurmuştur.
  2. a. Babul’l-Farac (Sevinç kapısı) sene:95 (m. 1198).  B. Bina ustası: İsa Ebu Dirhem.

 

 

 

Artukoğulları Dönemi Evli Beden Burcu Kitabesi

 

Besmele. Mülk, bir olan ve yok eden Allah’ındır. Bu bina, Artuk oğlu Sokman oğlu Davud oğlu Kara-Arslan oğlu Muhammed oğlu…ulviyetin meleği, büyük hilafetin varlığı, insanları ödüllendiren, imanın yardımcısı, ümeran padişahı, yardımcısı, adli dirilten, yardım görmüş, galip gelmiş, teyid olunmuş, adil, bilgin, salih olan efendimiz sultan Ebu’l-feth Mahmut’un buyruğu ile yapıldı. (Allah yardımcılarını aziz etsin, iktidarını iki kat yapsın). Yarabbi nimetini onun üzerine daim et. Her taraftan; sağından, solundan, önünden, arkasından rahmetinle ilahi saadetini kılavuz et. Sene: 605 (m. 1208-1209) Edebi mineler akıl ihsan eden Allah’a mahsustur. Mimarı Cafer oğlu İbrahim’dir.

 

 

Artukoğulları Dönemi Yedi Kardeş Burcu   Kitabesi

 

Besmele. Allah’ın zikri en büyük şeydir. Emirü’l-mümininin yardımcısı. İran’ın Husrevi, cihan pehlivanı, manevi yüceliklerin feleği, Diyarbekir, Rum (Anadolu) ve Ermenin sultanı, padişahlar padişahı, sultanların, meliklerin iftiharı, devletin yüceliği, Müslümanların ve İslamın direği, dinin ve dünyanın yardımcısı, adli dirilten, başarılı, galip, kuvvetli, adil, bi

Lgin, Artuk oğlu Sokman oğlu Davud oğlu Kara-Arslan oğlu Muhammed oğlu kutluğ, bey, alp, inan, bigva, fendimiz Sultan Malik el-Salih Ebu’l-feth Mahmud’un buyruğu yerine getirildi.

 

 

(Allah izzetini daim etsin). İbrahim el-Sarafi oğlu Yahya tarafından Melik el-Salih’in plan üzerine yapıldı.     (Yapım 605,  m 1208-1209

 

 

 

KAYNAKLAR

 

 

     1.   Abakay MA: Surlardaki Motiflerle Kabartmalar. www.circassioncenter.com

 

      2.    Atan A: Diyarbakır Tarihi.  www.diyarbakirlilardernegi.blogcu.com

 

  1. Berchem M Strygowski: Amida, Heidelberg, Paris, Ernest Lerount, 1910.
  2. Beysanoğlu Ş: Anıtları ve Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi : Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, 2003. Cilt 1, 2, 3
  3. Değertekin H: Mardin Kapı Şen Oldu. Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Diyarbakır Şubesi Yayını,1998
  4. Değertekin H: The city walls of Diyarbakır. Diyarbakır Promotion and Culture Foundation. 2001.
  5. Değertekin H: Diyarbakır Surları-Kitabeler ve Kabartmalar. Fotoğraf Albümü. Diyarbakır Tanıtma, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Diyarbakır Şubesi  Yayını, 2003.
  6. Gabriel A:Voyages Archeologiques Dans La Turquie Orientale. Paris,France,  1940.

9.   Parla C: Diyarbakır Surları ve Kent Tarihi.  ODTÜ MDF 2005/1 (22:1), 57-84  

 

  1. Tuncer O C: Diyarbakır Surları. Diyarbakır Valiliği Kültür Sanat

 

Yayını, No 6, Ankara, 2012

 

   11. Türkiye İş Bankası Diyarbakır Özel Sayısı. Kültür ve Sanat, 28

     Aralık 1995.

  1.  Özsezgin K. Diyarbakır Surları (Çeviri: A. Gabriel’den). Diyarbakır Tanıtma,

      Kültür ve Yardımlaşma Vakıf Yayını. No:4 1993.

  1. Yapı Kredi Bankası Yayınları, ‘’Müze Şehir Diyarbakır’’ No: 1271, İstanbul, 2000.
  2. Degertekin H. Diyarbakır Sur ve Tarihi Yapılardaki Motiflerin Anlamı. Yerel Kimlik, Mart 2024.

 

 

X